May 16, 2011

Cumalıkızık-Trilye-Gölyazı

Cumalıkızık Osmanlı zamanından kalma eski ama iyi korunmuş bir köy. Daracık sokaklar, taş ve tahtadan yapılmış evler, ağaçlar, çiçekler ve kuşlar...

Bu köye benzer başka yerler de var, Beypazarı, Safranbolu gibi. Güzellik insanları çeker, böyle güzel köyler de burada yaşayanlar için güzellikleri sayesinde ekmek kapısı oluyor. Çok turist geliyormuş bu köye, biz oradayken de otobüslerle geliyordu yerli ve yabancı turistler.

Trilye'de sadece haftasonları açık olan bir mantıcıda yemek yedik. Sahipleri İstanbul'da oturuyorlarmış, haftasonu için feribotla gelip dönüyorlar yeniden.

Özenerek hazırlıyorlar masayı ve mantı evde yapılmış kadar lezzetli. Önceki gelişimizde de burada yemek yemiştik. Masalara sarı çiçek koymuşlar, hava sıcaktı ve balkonda yemek yemek çok keyifliydi.

Trilye sokakları gerçekten doğal ve güzel. Umarım kolaycı, özensiz ve açgözlü bir anlayış esir almaz burayı, Amasra'da olduğu gibi.

Gölyazı, insana kendini çocukken gittiği küçük kasabalarda imiş gibi hissettiriyor. 80'lerdeki kendisi gibi olan, dışarıdan gelen etkilere henüz açılmamış yerlere benziyor.

Oğlumun, buradaki çay bahçesinde, kocaman ağaçların gölgesindeki tahta sandalyelerde oturup, eski tarz bir cam şişeden meyve suyu içtiğini görmek bana 20-30 sene öncesini hatırlattı.

Gölden tutulan balıklar açık arttırma ile satılıyor. Çay bahçesine biri gelip anons yaptı, ihale başladı diye, etraftaki kalabalık bir anda ortadan kayboldu. Biz de peşlerinden gittik merak edip. Balıklar canlı canlı ortaya atılıyor, herkes fiyat arttırıyor, en fazla fiyatı veren alıp gidiyor.

Biz de katıldık açık arttırmaya. Aslında aklımızda böyle bir şey yoktu. Bir anda ortamın etkisinde kaldık ve altı tane kocaman turna balığı aldık. Bir lokanta bizim için balıkları pişirdi, sürpriz bir balık ziyafeti oldu böylece.

Gölyazı'da kayıklar...

Gölyazı'daki tarihi çınar ağacı. Gerçekten devasa idi. Yeğenim ağacın üstüne çıktı, sanki kocaman bir kaya parçası gibiydi ağaç.

No comments: