July 24, 2011

Zonguldak

Zonguldak küçük bir şehir, o nedenle yıllar içinde çok az değişime uğruyor. Az sayıdaki değişimlerden biri de bir kaç yıl önce yapılan alış veriş merkezi. Bu fotoğraf AVM'nin en üst katından çekildi, limana ve şehir merkezine bakıyor.


Zonguldak'ta mütevazi bir evin çardağı. Özelliği doğal olması. Fındık ve üzüm dalları birbirinin içine geçmiş, en sıcak havalarda bile serin olan bir gölgelik oluşturmuşlar.



Zonguldak Fener'i.



Erik, armut ve dut zamanıydı. Her ağaç meyve ile doluydu. Bol bol yedik.



Erik ağacı altında banklar.

July 19, 2011

Sivas

Masa tenisi turnuvası için Sivas'a gittim. Şehri neredeyse baştan aşağı yürüyerek gezme fırsatım oldu. Küçük bir yer, yazın ortasında olmamıza karşın oldukça da serin.

Şehir meydanını fotoğraflardaki tarihi yapılar çevreliyor.

Sivas Kongresi'nin yapıldığı bina.



Sivas'ın köftesinin ünlü olduğunu bilmiyordum. 3 gün boyunca köfte yedik. Gerçekten lezzetliydi. Köfteden çok pirzola yiyormuş hissi veriyor.




Turnuva sonrası Tufan ile Erdinç'in küçük masadaki karşılaşması...

May 16, 2011

Cumalıkızık-Trilye-Gölyazı

Cumalıkızık Osmanlı zamanından kalma eski ama iyi korunmuş bir köy. Daracık sokaklar, taş ve tahtadan yapılmış evler, ağaçlar, çiçekler ve kuşlar...

Bu köye benzer başka yerler de var, Beypazarı, Safranbolu gibi. Güzellik insanları çeker, böyle güzel köyler de burada yaşayanlar için güzellikleri sayesinde ekmek kapısı oluyor. Çok turist geliyormuş bu köye, biz oradayken de otobüslerle geliyordu yerli ve yabancı turistler.

Trilye'de sadece haftasonları açık olan bir mantıcıda yemek yedik. Sahipleri İstanbul'da oturuyorlarmış, haftasonu için feribotla gelip dönüyorlar yeniden.

Özenerek hazırlıyorlar masayı ve mantı evde yapılmış kadar lezzetli. Önceki gelişimizde de burada yemek yemiştik. Masalara sarı çiçek koymuşlar, hava sıcaktı ve balkonda yemek yemek çok keyifliydi.

Trilye sokakları gerçekten doğal ve güzel. Umarım kolaycı, özensiz ve açgözlü bir anlayış esir almaz burayı, Amasra'da olduğu gibi.

Gölyazı, insana kendini çocukken gittiği küçük kasabalarda imiş gibi hissettiriyor. 80'lerdeki kendisi gibi olan, dışarıdan gelen etkilere henüz açılmamış yerlere benziyor.

Oğlumun, buradaki çay bahçesinde, kocaman ağaçların gölgesindeki tahta sandalyelerde oturup, eski tarz bir cam şişeden meyve suyu içtiğini görmek bana 20-30 sene öncesini hatırlattı.

Gölden tutulan balıklar açık arttırma ile satılıyor. Çay bahçesine biri gelip anons yaptı, ihale başladı diye, etraftaki kalabalık bir anda ortadan kayboldu. Biz de peşlerinden gittik merak edip. Balıklar canlı canlı ortaya atılıyor, herkes fiyat arttırıyor, en fazla fiyatı veren alıp gidiyor.

Biz de katıldık açık arttırmaya. Aslında aklımızda böyle bir şey yoktu. Bir anda ortamın etkisinde kaldık ve altı tane kocaman turna balığı aldık. Bir lokanta bizim için balıkları pişirdi, sürpriz bir balık ziyafeti oldu böylece.

Gölyazı'da kayıklar...

Gölyazı'daki tarihi çınar ağacı. Gerçekten devasa idi. Yeğenim ağacın üstüne çıktı, sanki kocaman bir kaya parçası gibiydi ağaç.

April 28, 2011

Ankara'ya bahar geldi

Havalar ısınıyor, artık gezme zamanı.

Bu bloga çok fazla yazı yazamıyorum. Çünkü kasım ile nisan ayları arasında genellikle şehir dışına çıkmıyoruz, havalar soğuk olduğundan, iş ve okul dertleri ile uğraştığımızdan, tabii bir de hastalıklar var.

Oğlumuz yuvaya başladığından beri ayda en az iki defa hastanedeyiz, antibiyotikler, ateş düşürücüler ve ateş ölçerlerle geçiyor günler. Tam iyileşiyor, verdiği kiloları almaya başlıyor, bir bakıyoruz geceyarısı ateş ve ağlamayla başlayan yeni bir hastalık periyoduna girmişiz. Havalar ısındıkça hastalık olasılığı da azalacak diye ümit etmekten başka elimizden bir şey gelmiyor.

Önümüzdeki günlerde Bolu Gölköy'e bir gezi planlıyoruz, onun ardından belki Antalya Kemer, haziran sonunda Marmaris, ağustos sonunda ise Didim. Bunlar planlı olan geziler. Hafta sonlarında yakın yerlere küçük geziler yapar mıyız, şu anda belli değil, ama neden olmasın, en eğlenceli gezilerimiz hep hafta sonlarında yaptığımız iki günlük geziler olmuştur.

Bu sene için Gaziantep'e yemek turu ve arkadaşlarla Prag'da araba kiralayıp kaybolma planımız da var ama bilemiyorum gerçekleşir mi bu geziler. Türk usulü yorumlayalım: Kısmet :)

November 20, 2010

Bursa

Bayram gezisinin son günü eve dönerken Bursa Uludağ Kebapçısı'nda yemek için durduk.

Bu daracık yerdeki 4 kişi, sokakta, dükkanın içinde ve karşıdaki baklavacıda bekleyen 70-80 kişiye iskender hazırlamaya çalışıyor. 1 saat bekledik ve sonuç hüsran, bence. Burada bir mantık hatası var, bir sorun var. Tamam et çok lezzetli ama bu yeterli midir? Ufacık mekanda bekleyerek geçen 1 saatin sonunda gelen iskenderin pidesinin bolca yanık oluşuna ne demeli, nasıl istediğimizi sormaya vakitleri olmayan, koşturan garsonlara ne demeli.


Kolay gelsin, işleri çok zor. Bir nevi maraton, her gün hızla koşulan. Umarım iyi bir maaşları vardır.

Bu sokakta görülen herkes Uludağ Kebapçısında sıra bekleyen insanlar. Bunlar sadece dışardakiler, içeriye girme sırası gelmeyenler. Biz de onların arasındaydık. Kesinlikle delilik.

Değiyor mu? Hayır.
Sırtını yaslayıp oturamadığın, insanların geçmesi için tabureni çekip durduğun, tuvaleti bile olmayan bir yer. Bütün bu eziyetin sonucu beklediğin şey başka bir yerde eşi olmayan bir lezzet, ama yanık, yanık, yanık... Yanık yemekten nefret ederim.

Çanakkale

Bayramda Marmara'da 3 günlük tur yaptık ve Çanakkale'ye de uğradık.









Trilye

Trilye Mudanya'ya 12 km. uzaklıkta. Yeni adı Zeytinbağı ama yerlileri bu adı hiç benimsememiş. Zeytinin bağı olmaz dağı olur diyorlar ve eski adlarını tekrar almak için uğraşıyorlar.


Bir de denizin temiz olduğunu bilsek bu manzaraya bakınca içimiz daha da açılacak ama ne yazık ki denizler yavaş yavaş ölüyor.


Trilye'nin ana caddesi, sağlı sollu kahvehaneler, zeytin ve zeytinyağı satan dükkanlar var.


Güzel bir ev. Tabii evin alt kısmını çekmedik çünkü evin önü araba doluydu ve bütün güzelliği bozuyordu.


Trilye'de bir park.


Deniz kıyısında pansiyonlar, lokantalar ve kafeler var. Hizmet iyi, lezzetler de fena değil.


800'lerden kalma bir yapı, önce kilise imiş, şimdi ise camii.

Bir sokak...

İki sokak arasında bir ev, küçük alanlar bile değerlendirilmeli tabii :)

November 01, 2010

Gaziantep

Her şehrin kalesi vardır ve gidince görülmeden olmaz :) İşte Gaziantep Kalesi... Kimbilir kaç restorasyondan sonra böyle...

Gaziantep'te son yıllarda tarihi mekanlar elden geçirilmiş, zaten ziyaretçiye alışık olan şehir turistik hale getirilmeye çalışılmış. İyi de olmuş. Müzeler görülmeye değer, Mutfak Müzesi bile var, olmalı da, Antep mutfağı tam müzelik...

Kale yanındaki 1600'lerden kalma camii...

Beyran, sabah ile öğlen arası yenilen çorba-yemek karışımı bir şey. İçinde 3-4 saat pişirilmiş kuzu eti, pirinç, et suyu, bol baharat ve sarımsak var. Biz pek tutmadık, paça tadında bir şey beklediğimiz için belki de. Kötü değildi ama gidip bir daha yiyelim de demeyiz.

Arkeoloji Müzesi'nin bahçesindeki mezar taşlarından biri. Binlerce yıl önce yaşayan bir aileye ait. Aile, sevgi, geleceğe kalma arzusu, bu mezar taşında hepsi var, biraz da hüzün...


Zeugma'da bulunan mozaiklerin en tanınmışı, Çingene Kız. Muhteşem, gidip yakından görülmeli...


Zeugma'dan bir parça daha. Söze ne gerek...


Zeugma mozaikleri. Bir zamanlar bazı insanlar çok zengin bir yaşam sürüyormuş, zengin yetmez aslında ihtişamlı...


Bakırcılar Çarşısı'nda bir antikacı. Neyin gerçekten antika neyin taklit olduğunu bilebilmek koşuluyla çok ilginç eşyalar bulunabilir burada.


Bir sokak.


Eski Gaziantep.

July 27, 2009

Amasra

Safranbolu ve Amasra hafta sonları için ideal bir gezi güzergahıdır bizim için. Her gittiğimizde bir kere daha severiz.

Ama bu gidişimizde Amasra hayal kırıklığı yarattı. Yozlaşmadan fazlasıyla nasibini almış. Kalabalık öyle abartılı ki pazar sabah saat 8 olmadan plajın yarısı dolmuştu. Lunapark kurulmuş ve son sese kadar açılmış arabesk müzik eşliğindeki insan gürültüsü sahilde yapılan yürüyüşleri eziyete dönüştürmüş. Gece deniz kenarında oturur sessizlikte sohbet ederdik ama artık ne mümkün.

Hele balık lokantaları tam anlamıyla para koparma mekanları haline gelmiş. Yediğimiz herşey berbattı. Balık nasıl pişirilir, lezzeti nasıl korunur kesinlikle haberleri yok. Getirdikleri üç farklı balığın üçü de kötü bir yağın içinde patates kızartır gibi kızartılmış, yağını çekmiş, kurumuş ve balık tadını tamamen kaybetmiş süngerimsi bir şeye dönmüşlerdi. Üstelik üç kişilik diye getirdikleri balıklarla iki kişinin bile doyması mümkün değildi.

Amasra salatasında da porsiyon küçülmüş, çeşit azalmış, malzemenin kalitesi bozulmuş. Yüksek fiyatlı balık lokantalarında en azından salatada zeytinyağı kullanılmalıdır. Verilen paranın karşılığında masaya gelen yiyecekler kaliteli ve lezzetli olmalıdır. Ancak daha çok müşteri ve daha çok kazanç uğruna insanlar neredeyse sır sırta oturtuluyor, servis berbat (ekmek gelmesini 10 dakike bekledik ve balıklar soğudu), yemekler lezzetsiz, porsiyonlar küçük ve herşey çok pahalı.

Artık sadece Safranbolu'ya gidip geri döneriz diye düşünüyoruz, çünkü Amasra'nın tersine orası güzelleşmiş ve gelişmişti.

April 26, 2009

Lefkoşa

Cami kapısından sokağın görünüşü.


Hala kullanılan tarihi sosyal konutlar.


Girne Kapı.


Sokaklar sakin, Türkiye'ye göre çok az insan var.





Tek katlı, bahçeli binalar var her yerde. Bahçelerde çiçekler ve limon ağaçları. Sıcak, sessiz bir şehir.